Memleketi Kalkındıralım Ama Sosyal Dokuyu Zedelemeden

Murat Polat

 

İnsan anne karnından, dünyaya oradan da ahiret alemine, seyaran eyleyen bir yolcudur. Bu yolculuğu esnasında ne dünyasını harap etsin…  dünyası için ahiretini cehenneme çevirmesin. İnsan  sürekli dengeyi gözetmek zorundadır. Dünya geçici bir misafirhane, ahiret sonsuz bir anayurttur. Bu dengeyi koruyanlar saadette ancak ulaşır.

“Ekonomik olarak kalkınalım, daha fazla para kazanalım, turizmi canlandıralım, eğlence mekanları ile memleketimizi cazibe merkezi haline getirelim” türü söylemler dünyamız ve dünyalığımız için kulağa ve nefse güzel gelen şeyler olduğu, herkesin malumudur. Evet bunların yapılması noktasında hem fikiriz.  Ancak nefsi planda gelişirken maneviyata da zarar verilmemesidir.

Memleketimizin ekonomisinin kalkınmasında önemli kalemlerin başında; Turizm, eğlence, tarihi mekanlar, evliyaların makberleri, doğa, göller, vb. sayılabilir. Bu başlıklar üzerinde ilimiz ve ilçelerinde önemli çalışmalar vardır. Ama dikkat edilmesi gereken bir husus şudur ki; dışarıdan insanları getirip para kazanalım diye memleketimizin sosyal dokusuna ve dini değerlerine zarar vermek doğru değildir. Masa başında yapılan her çalışmalarının maddi boyutu düşünülürken, manevi boyutu da hesaplanmalıdır. Maneviyattan yoksun, sadece nefse hitap edici girişimler cepleri doldurabilir ama kalpleri  karartır.  Kalpteki kararma merhamet, vicdan ve şefkat duygularını öldürür ve  toplumu felakete götürür.  

Konumun iyi anlaşılabilmesi için Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç`in şu sözlerini hatırlamakta fayda vardır;

“Öyle reformlar vardır ki içinden bir milletin bilgeliği ortaya çıkarken, diğer taraftan ihanetlerin en büyüğünü barındıranlar da vardır. Yakın tarihimizde Japonya ve Türkiye örnekleri bu hususta klasik durum arz ederler.

XIX. asrın sonu ve XX. asrın başında bu iki ülke benzer ve kıyaslanabilir durum arz ediyorlardı. İkisi de eski imparatorluk, kendine ait yapıları ve tarih içinde kendi yerleri belli olan ülkelerdi. İkisi de gelişmişlik bakımın­dan birbirine yakın ve hem imtiyaz hem de yük olabilecek muhteşem tarihe sahip idiler. Tek kelimeyle bu ikili gelecek için hemen hemen aynı fırsatlara sahipti.

Ondan sonra iki ülkede de bilinen reformlar gerçekleşti. Başkasının değil, kendi hayatını yaşamak için Japonya ilerlemeyi ve geleneği birleştirmeye çalıştı. Türkiye ile alakalı olarak, onun modernistleri tam tersi bir yol seçmişlerdi. Bugün Türkiye üçüncü sınıf bir ülke, Japonya ise dünya milletlerinin zirvesine çıkmıştır.” (İslam Deklarasyonu: 25)

 

 

Paylaş: