Elâzığ'daki STK'lar: Ezanın Türkçeleştirilmesi ibadet dilinin değiştirilmesidir
Ezanın Türkçeleştirilmesinin yıldönümünde konuşan Elâzığ'daki STK temsilcileri, bu zihniyetin fırsat bulduğu anda Müslümanlar üzerindeki baskılarını artırmaya çalıştığına dikkat çekti.
İslam'ın mukaddes değerlerinden ve Müslümanların gür sedası olan ezanın aslından koparılmaya çalışılmasının üzerinden 88 yıl geçti.
Elâzığ'daki STK temsilcileri, tek parti döneminin bir dayatması olan Türkçe ezan uygulamasının yıldönümünde İLKHA'ya konuştu.
Evrensel Kur'an İlimleri Derneği Başkanı Hafız Emrah Seçer, ezanın İslam'ın şiarlarından olduğunu hatırlattı.
Seçer, "Biz biliyoruz ki fıkha göre, ezanın ufacık bir yeri değiştirilse veya okunuşta sırası ihlal edilse bile ikinci bir ezanın okunması gerekir. Biz, İslam ordularının uygulamalarına baktığımızda cihada çıktıklarında cihat edilecek yerin yakınlarında durarak ezan sesi var mı yok mu diye beklerlerdi. Eğer ezan sesi duyulmuyorsa veya ezan sesi yerine çan sesi, çıngırak sesi gibi farklı sesler geliyorsa bu belde İslam'ı kabul etmemiş demekti. İslam'da ezanın yeri budur. Gök kubbe, ezan sesi ile inlemeli." dedi.
"Fransız, Haçlı ve Moğolların yapmadığı bir zulmün altına imza attılar"
Yaşanan zulmün ne denli acı verici olduğunu anlatan Seçer, "Ama yıllar sonra bir zulüm… Fransızların yapmadığı bir zulüm…Haçlıların yapmadığı bir zulüm… Moğollar bile ezanı Türkçeleştirmedi. Belki cami ve minareleri yıkarak büyük bir zulüm yaptılar ama ezanı değiştirmeye yönelik bir proje uygulamadılar. Yaşadığımız bu coğrafyada bundan 88 yıl önce büyük bir zulüm yapılarak ezanımız Türkçeleştirildi. Bu, ibadetin dilini değiştirmektir. Bir kuşa, bir bülbüle 'sen Türkçe öteceksin' demeye benzer. Bir bülbülün, rüzgârın veya nehirlerin sesi nasıl değiştirilemiyorsa ve her şeyin kendine ait bir sesi varsa İslamiyet'in ibadet dili de Türkçe değil Arapçadır. Ama tek parti dönemi, istibdat dönemi, zulüm dönemi her şeyimize karıştı. Camimize, âlimimize, namazımıza müdahale edildiği gibi ezanımıza da müdahale edildi. Bugüne kadar görülmemiş bir zulüm işlendi. Bu zulmün adı, bülbüle '18 yıl Türkçe öteceksin' deme zulmüdür. Elhamdülillah, 1950 yıllarında bu zulüm son buldu. O dönemi anlatan dedelerimizin anlattığına göre, Bursa'da sevinçten kendini tutamayan imam efendi, ikindi ezanını 7 defa okumuştur." ifadelerini kullandı.
Elâzığ İHH Temsilcisi Metin Kılıç: "Yaşanan bu zulmün tekrarı olmaması adına bizlere ciddi görevler düşmektedir"
Elâzığ İHH Temsilcisi Metin Kılıç da "ezanı Türkçeleştirme" adı altında ezanın, asli hüviyetinden uzaklaştırıldığını ve 18 yıl boyunca uygulandığını hatırlattı.
Ab-ı Hayat Vakfı Başkanı Ersin Eryılmaz: "Bu uygulamanın tek bir amacı vardı. Bu milletin İslam ile bağlarını koparmak…"
Yaşadığımız coğrafyada birçok zulmün işlendiğini belirten Elâzığ Ab-ı Hayat Vakfı Başkanı Ersin Eryılmaz, yaşanan zulümlerden bir tanesinin de Ezan-ı Muhammedinin Türkçeleştirilmesi olduğunu vurguladı.
Eryılmaz, "Bu İslam milletini asırlar boyu egemen kılan, adalet dağıtan ve İslam'ın kılıcı kılan değerlerden koparmak için benzeri görülmemiş uygulamalar gerçekleştirilmiştir. Onların bir tanesi de ezanın Arapça asli hüviyetinden Türkçeye çevrilmesidir. Bu uygulamanın tek bir amacı vardı, bu milleti İslam'la, İslam coğrafyasında İslam ümmetiyle bağlarını koparmak. Ezanın aslı hüviyetine büründürülmesi ne kadar önemliyse Ayasofya'nın aslına döndürülmesi de çok önemli bir husustur." ifadelerini kullandı.
Özgür-Der temsilcisi Erdal Zengin: "Batıl zihniyet, hiçbir zaman İslam'a karşı yapmış olduğu saldırılarından vazgeçmeyecek"
Ezanın Türkçeleştirilmesinin Batı menşeli bir zihniyetin ürünü olduğunu belirten Özgür-Der temsilcisi Erdal Zengin, amacın metnin değiştirilmesi değil aslın yani kimliğin değiştirilmesi olduğunu vurgulayarak şunları söyledi:
"Bunun bir adım öncesi ise Arapça olan alfabemizin değiştirilmesiydi. Bir gecede bütün Müslümanlar, atalarımız, dedelerimiz cahilleştirildi. Okuma yazma bilmeyen insanlara dönüştürüldüler ve Kur'an'dan uzaklaştırıldılar. Dolayısıyla bu adım, en nihayetinde Müslümanları Kur'an, din ve camilerden uzaklaştırdı. Bu yapı yani kastettiğimiz Batı menşeli zihin yapısına sahip olanlar, toplumu bölmeye çalıştılar. İnsanlar, iç savaşa sürüklenmeye çalışıldı. Çünkü ezanın Türkçeleştirilmesi ciddi bir adımdı onlar için. O dönemde bu adımı atanlar sonunu düşünerek yaptılar ve Müslümanları içinde bulundukları yapılardan uzaklaştırmaya ve Batılılaştırmaya çalıştılar. Batıl zihniyet hiçbir zaman İslam'a karşı yapmış olduğu saldırılarından vazgeçmeyecek. Bunun en önemli adımlarından bir tanesi ise şu an içinde bulunduğumuz ve tartıştığımız İstanbul Sözleşmesidir." İfadelerini kullandı.
Davet ve Kardeşlik Vakfı gönüllüsü Ferhat Nas: "Ezan-ı Muhammedinin Türkçeleştirilmesi Müslümanların hafızasından dini değerleri söküp atmak için yapılan bir girişimdi"
Davet ve Kardeşlik Vakfı gönüllüsü Ferhat Nas ise şunları söyledi: "Bundan yaklaşık bir asır önce, İsmet Özel'in deyimiyle 'minarelerin yabancı olduğu bir ses' minarelere değmiş. Aslında bu ses, hem Ayasofya'ya yapılan ihanetin hem de Ezan-ı Muhammedinin Türkçeleştirilmesinin sesiydi. Ezan-ı Muhammedinin Türkçeleştirilmesi, Müslümanların hafızasından dini değerleri söküp atmak ve köklerinden koparılması için yapılan bir girişimdi. Ve Allah'a hamd olsun ki o günlerde gelip geçti. Allah Teala'nın deyimi ile 'günler, insanlar arasında döndürülüp duruyordu'
İkinci bir konu, Ayasofya Camimizin aslına rücu edişidir. Bizler bunu bir esaret ve Fatih'e yapılan bir ihanet olarak görüyorduk. Ayasofya'nın aslına rücu etmesi Mescid-i Aksa'nın da bir gün aslına rücu edeceğini ve hak ettiği yere ulaşacağının bir göstergesidir. Bizler, minarelere değen yabancı sesten kurtulduğumuz gibi bugün de Ezan-ı Muhammediyi, Ayasofya Camii'nde aslına uygun bir şekilde tekrar okumaya başladık. Bunun için Allah'a hamd ediyorum." (İLKHA)